Bu Gubar Başka Gubar
Türk hat sanatında gözle görülemeyecek boyutta yazılar yazılır. Bunlara Gubari ismi verilir.
Gubari Kelimesi Arapçada “toz” manasındaki gubar kelimesinden türetilen “toz gibi” anlamına gelir. Eskiden posta vazifesini gören güvercinlerin kanadına bağlanan mektuplar gubari hattıyla yazıldığı için bu yazıya kanat yazısı adı da verilir. Cepte taşınacak veya savaşta sancaklara takılacak kadar küçük boyutlarda ve içleri boş iri harflerin iç kısmına ayet ve hadislerin yazılmasında gubari yazı kullanıldı. Bu gün pek çok evin duvarlarını süsleyen, büyük boydaki bir tabaka kağıda sığdırılacak şekilde yazılmış Kur’an-ı Kerim levhaları ve “Yasin” kelimesinin içine sığdırılmış Yasin Suresi levhaları bu yazı için örnek teşkil eder. Büyüteçle bile zor okunabilen bu yazılar eskiden bir gereklilik iken bugün sanat halini aldı.Seyyid Kasım bir “Gubari”ydi
Tarihte bu yazıyı iyi yazdığı için “Gubari” unvanını alan hattat ve şairler bulunur. Bunlardan İstanbul’da Sultan Ahmet Camisinin yazılarını yazan Seyyid Kasım, bir pirinç tanesinin üstüne İhlâs Suresini yazar ve bundan dolayı “Gubari” unvanıyla meşhur olur. Aynı zamanda bir Mevlevi geleneği olarak bilinen pirinç üzerindeki bu küçük yazılar, Mevlana müzesinde de sergileniyor.
“Sanatkâr olmayanlar bu yazıyı yazamaz”
Antalya’nın Kemer ilçesinde bulunan, kendi açtığı küçük bir mekanda gubari sanatını yapan Rasim Dündar bugünkü gubari sanatçılarından yalnızca biri… Bu sanatın bugün moda olarak kullanıldığını söyleyen elli dört yaşındaki sanat ustası, “Bu yazıların sanat kıymeti inceliklerinde gizlidir. Gelişi güzel yazılamayacağı için sanatkâr olmayanlar bu yazıyı yazamazlar.”diyor ve devam ediyor: “ Gubari sanatı ince bir sanattır ve sabır ister. Normal bir hattatın yapabilmesi mümkün değil. Özveriyle çalışılması gerekir ve uğraş gerektirir. Bu sanat önceki zamanlarda daha manevi olarak kullanıldı ancak bugün gençlerde moda oldu. Onlar için kolyeler yapıyoruz bazen sevgilileriyle isimlerini kolye olarak hazırlayıp sunuyoruz.”
Hayat hikayesinin karışık olduğunu dile getiren Rasim Dündar, “Küçüklüğümde zor zamanlarım oldu. Babamın hapis yattığı zamanlardı. Aileme abim ve ben sahip çıktık. Üç kardeşiz bir de kız kardeşimiz var. Babam haksız yere hapishaneye girdiğinde ben daha on yaşlarındaydım. Tekstil dükkanında çırak olarak başladım hayata. Aslında ilk sanatımı orada öğrendim sayılır. Sanat öğrenmenin başı usta çırak ilişkilerinden geçer aslında. Ben orada saygıyı ve zarifliği öğrendim. Benim hayatım hep bir yerlerde çalışmakla geçti. Çalışmak benim için bir şeyler üretmenin tutkusu oldu.” dedi.
Pirinçleri sanat eserine dönüştürüyor
Yaklaşık yirmi yıldır bu iş üzerinde çalıştığını ifade eden Dündar, bu sanatı Girit göçmeni bir hocadan öğrendiğini belirtti. Yaklaşık beş senedir baldo pirinç üzerine isimler yazdığını ifade eden usta, sofraların vazgeçilmez yemeği olan pirinçleri sanat eserine dönüştürüyor. Dündar, “Sadece hat sanatı için eğitim gördüm. Pirinç üzerine yazı yazmak için herhangi bir eğitim almadım. Tamamen merak ettiğim için bu işi uyguladım.”dedi ve devam etti: “Hazırlanması için önce üç kimyasal maddenin karışımıyla oluşturulan özel solüsyon ile yazıları pirince yazıyorum. Herkesin yemekte kullandığı pirinci sanat eserine dönüştürüyoruz. Çok emek gerektiren bir iş bu… Müşterilerimizin taleplerine göre pirincin üzerine yaklaşık 15 dakika içerisinde isim yazıyorum. Olumlu tepkiler oluyor. El emeği olan bu sanatı devam ettirebilmek için çırak çalıştırıyorum.”
Hattatlıkla başlayıp gubari sanatına dönüşen bir yol izledi Rasim Dündar. Bugün ise hattatlığa olan ilginin azalmasından şikâyetçi…
Haber: Mustafa Tunahan Yıldız
Fotoğraf: Samih Berk Yılmaz
Comments